Merhabalar;
Anne karnında başlayan beslenme sürecimiz, hayatın son anına kadar devam eder. Peki biz neye göre besleniriz? Damak tadı dediğimiz olguyu nasıl oluştururuz? Besinlerimizi nasıl sunarız? Kimlere ne zaman, neler ikram ederiz? Beslenme konusunda sıralı pek çok soru yazmak mümkün. Elbette çoğumuz şu yorumları yapabilir: bölgedeki yaşam koşulları, inandığımız din, ailemizin sosyoekonomik durumu, kullandığımız mutfak araç gereçleri, bölgemizde yetişen sebze ve meyvelere göre besleniriz. Bu tüm sebepleri ise tek bir çatı altında 'KÜLTÜR' kelimesi toplar. Kültür; nesilden nesle aktarılan maddi ve manevi tüm değerlerimizdir. Burada bize 'BESLENME KÜLTÜRÜ' kavramı merhaba der. Bu noktada beslenme salt biyolojik bir eylem olmaktan çıkar ve kültürel bir olguya dönüşür.
ÖNEMLİ BİR İLETİŞİM ARACI: SOFRALARIMIZ
Tarih boyunca konargöçer yaşamış Türk topluluklarında sofra vazgeçilmez bir iletişim ve etkileşim unsurudur. Kurulan sofranın düzeni mahareti gösterirken, hazırlanan yemekler güç ve iktidar simgesi olmuştur. Kültürel unsurların aktarılmasında törensel yemekler bu dönemde önemlidir. Sofranın başına yönetici olarak üstün kişi oturur, sağına ve soluna ise yaş dikkate alınarak büyükler yerleştirilir. Sofrada oturulan yer kadar yemeğin yenilen kısmı da bir statü göstergesidir. Hatta Şecere-i Terakime'deki Oğuz Kağan destanında büyük ziyafetlerde kesilecek koyunun hangi parçalarının, hangi boylar tarafından yenileceği açıkça belirtilmiştir. İlginçtir ki bugün baktığımızda Kırgız ve Kazak toplumlarında buna benzer paylaşım örneklerini hala görmekteyiz.
O zamanlardan Türk mutfağının eşsiz yemekleri oluşmaya başlar ve sofrada ana yemeklerde et ürünleri; içeceklerde ise ayran, at sütünden yapılan kımız gibi süt ürünleri hakim olur. Ekmek ise sofralarda her zaman önemli bir yer tutar. Özellikle yufka ya da bazlama tarzı köy ekmeklerimiz sık sık yapılır. Günümüzde de ekmeğin önemi deyimlerimizle dahi hala vurgulanır: biz yoksulluk derecesini 'yiyecek ekmeği yok' diye tanımlar, ekmek üzerine 'Ekmek Mushaf çarpsın' diye yemin eder, yere düşen ekmek parçalarını öperek alnımıza koyarız.
Diğer toplumlara baktığımızda da inanç ile beslenmenin yakından ilgili olduğunu görürüz. Yiyecekler çoğu zaman tanrılara sunulan adaklar arasında olmuştur. Bazen bir şükrü temsil eder bazen de bir dileği. Semavi dinlerde yiyeceklerle ilgili kuralların en geniş biçimine Musevilikte rastlanır. Yasalarında eti yenen ve yenmeyen hayvanlardan açıkça bahsederler. Yahudiler, inançlarına göre et ve süt ürünlerini bir arada tüketmezler. Çinliler ise besinin ruhuna zarar vermemek için etleri çok fazla haşlamadan tüketirler diye farklı toplumlardan farklı örnekler sıralayabiliriz.
OSMANLI MUTFAĞINDAN CUMHURİYET YILLARINA
Osmanlı dönemine geldiğimizde yemek kültürümüzün gelişimi çok hızlıdır. Yemek çeşitliliğimiz bu dönemde oldukça artar. Sofra adabı ile ilgiliyse küçük bir hikaye anlatılır: Fatih Sultan Mehmet Han, bilginlerle sofrada sık sık buluşmayı çok sever. Zamanın iki bilgini Molla Hüsrev ve Molla Gürani ile oturduğu sofrada Molla Hüsrev hünkârın soluna davet edildiği için çok ağrına gidip ortamı terk eder. Bu da sofra adabının diğer Türk topluluklarında olduğu gibi hala çok önem taşıdığını bize açıkça gösterir.
Cumhuriyet döneminde daha modernize edilmiş sofralarımız göze çarpar. Bu yeniliklerin topluma kazandırılmasında Atatürk'ün uzun sofra sohbetleri, akşam yemeklerindeki birliktelikler önem arz eder. Bu dönemdeki sofralar aynı zamanda bir çalışma masasıdır. Biliyoruz ki özenli servislerin, porselen tabakların, gümüş çatal bıçakların yanında not defterleri ve kalemler de bulundurulur ve Atatürk’ün meşhur kara tahtası masanın daima yanı başında olurmuş. Sofra yemek yemenin dışında, fikir alışverişinin yapıldığı bir karar merci konumundadır.
Günümüze baktığımızda ise batı kültürünün etkisiyle yaşamımıza giren hazır yemek kültürü hem sağlığımızı hem sofra muhabbetlerimizi olumsuz etkilese de iftar sofralarımız, bayram sabahlarımız elbette ki hala umut vericidir. Bizim için bu güzel sofra düzenlerimizi, yemeklerimizi, aile kavramımızı kaybetmemek şüphesiz ki beslenme kültürümüz adına üstümüze düşen ilk görevlerden olacaktır.
Bol muhabbetli, sağlıklı sofralarda buluşmak ve bunu nesillerimize aktarmak dileğiyle...
Cumhuriyetimizin 98. yaşı kutlu olsun!
Yorum Yazın